Şeyh Galib’e Çiçekler:
Dağlarca’da Şiirin Rejenerasyonu Sorunu
ve Şiirde Yeni Hünerler
“Merd ana denir ki aça nevrah
Erbab-ı vukufu ede agah
Olmaya sözü bedihi-i tam
Ede nice tecrübeyle itmam”
Şeyh Galib,
Hüsn ü Aşk.
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiiri üzerine emeğini esirgemek istemeyenleri bekleyen güçlükler, modern Türk şiirinin öteki önemli isimlerinden hem nicelik hem de nitelikçe farklılıklar gösterir. Bu tespiti daha yazımın başında yapmaktan kastım, burada yazacaklarımın, Dağlarca’yı bütüncül kavramak noktasında taşıyacağı eksiklikleri peşinen kabulden ileri geliyor. Bugüne kadar üzerine eğildiğim hiçbir şairin şiirinde bu duyguyu yaşamadığı itiraf edeyim. Bunun nedenlerinden en önde geleni, Dağlarca’nın çok şiir yazmasından ziyade yazdığı şiirlerdeki ‘şairane olmayan şair edası’dır. Dağlarca, gerçek bir şair-i maderzat. Çoğu zaman ‘eskilere ait bir tavsif’ olarak görüp önemsemediğim bu ifade, Dağlarca ile eski boyutunu hatırlatmanın ötesinde yeni bir boyut kazanıyor kanımca. Dağlarca, çok farklı şiir biçemlerinde muhteşem Türkçesiyle öyle ikamet ediyor ki, ne çocuk şiirlerini ne epik şiirlerini ne de kimi deneysel çabalar taşıyan girişimlerini diğerlerinden daha tercihe şayan bulabiliyorsunuz. Bu, modern Türk şiirinin başka bir şairinde görülebilen bir nitelik değil; nicelik bahsine ise hiç girmeyelim ki, seçtiğimiz alanda maharetimiz güçsüz düşmesin. Zira kendimize seçtiğimiz alan Dağlarca’nın 1986 yılında yayımladığı Şeyh Galib’e Çiçekler kitabıdır.[1] Kuşkusuz, yapmamız gereken, bu kitabın Dağlarca’nın şiir serüveninde olduğu kadar Türk şiirinin seyrinde de yerini tespit ve tayindir. Bu nedenle de edindiğimiz planör uçuşu, bize ve okura kalktığımız yeri önce kuşbakışı gösterecek ardından da yine kalktığımız yere geri getirecek. Okumaya devam et