‘Sözcükler İçin Savaş’manın Poetikası

Türkiye’de sanat ve bilhassa şiir dediğimiz zaman, birileri nedense irkiliyor. Sahip oldukları türlü imtiyazlar, türlü çıkarlar yetmezmiş gibi sözcükleri de elleri altında tutmak istiyorlar. Oysa sözcükler, dünyaya dair bilediğimiz anlam bıçaklarıdır. Yalnız onlarınkinden bir farkla: Bu bıçakları kesip biçmek için değil; biçip şekil vermek için kullanmaktayız. Hakkı verilmiş bir anlama gidecek yolu, çerinden çöpünden temizleyip ıslah etmek için. Bu anlamda vaktini, emeğini hiç çekinmeden sarf eden şâirlerden biri de Celâl Fedai. Üç şiir kitabından sonra (Şeytanın Günlüksüz Irgadı, İmtiyaz Sahibi, Parmak İle Boyanmış) Suyu Seveni Derin Batırın Irmağa –Şiirin Rejenerasyonu Üzerine alt başlığıyla-, kitabında gayretini somutlaştıran Fedai, ardından Spekülatörlere Karşı Şiiri Savunmak isimli ikinci Poetika kitabıyla, şiir söz konusu olduğunda ciddiyetin nerede olması gerektiğini de ispat etti. Bu gayretlerinin ardından gelen İç isimli dördüncü şiir kitabıyla, otu çöpten ayırmanın şiirle nasıl eylenebileceğini gösterdi. İç’in peşinden gelen Şiiri Konuştular, Türk Şiiri’nin ustalarıyla yapılmış söyleşilerin, belli bir düzen ve mantık dâhilinde bir araya gelmesiyle oluşmuş bir kitap. Mart 2012’de Hece yayınlarınca basılan Sözcükler İçin Savaş ise ‘Neo Klasik Tavrın Poetikası’ alt başlığıyla çıktı karışımıza. Celâl Fedai ile Sözcükler İçin Savaş ve Neo Klasik Tavır üzerine söyleştik.

 Yahya KURTKAYA: Öncelikle Sözcükler İçin Savaş’ın, kuralları ve ahlâkı olan bir cenge girmiş olmasını umarak, bahtının açık olmasını dilerim. İsimler, kadere tebdil olurmuş. Bu sebeple, ilk olarak kitabınızın isminden sual etmek isterim. Kitabı okuyacak olanlar, bu ismi taşıyan yazıdan belki çeşitli çıkarımlar yapacaklardır; ancak zihinlerimiz özet geçilmesine alışkın mâlum. Bu yüzden sorumu biraz da evirerek şöyle yönelteyim: Sözcükler bizim neyimiz olur ki onlar için bir cenge tutuşmayı göze alalım?

 Celâl FEDAİ: Sözcükler İçin Savaş adını Antonin Artaud’dan aldım. Onun “Moğolistan Sınırında İki Ulus” adlı bir küçük senaryosu vardır. Senaryoya göre Moğolistan sınırında iki ulus, Avrupalılara anlaşılmaz gelen nedenlerden ötürü savaşa tutuşurlar. Bir Buda rahibi bu savaşın, biçimden çok biçem ve ifade sorunundan çıktığı söyler. Tartışma uzar gider. Beni ilgilendiren Artaud’nun “Bu Moğollahi getirirler. Şarlatanlar, tüm bunları sözcükleri karartarak yaparlar. Yüzyıl kadar önce karartılarak büyülü hale getirilen sözcükler farklıydı. Şimdi farklı. William Chittick, ilgi, iletişim, tüketim, yönetim gibi sözcüklerin bugün nasıl manipüle edildiğinden bahseder. Yani şarlatanlık zamana göre kendini yeniliyor. Elbette Sözcükler için savaştan önce onlar için bir yaşam gerek. Böyle bir yaşam düşüncenin lütuflarıyla doludur; ama çoğu zaman bu yaşamın savunulması lazım gelir. Okumaya devam et

İşte, Masalar Musalla Taşı…

Yaşadığım devir baştanbaşa benimle çelişme halindeydi, 

çünkü kendisini öznel eğilimlere kaptırmıştı,
ben ise nesnel eğilimlerimle zor durumda kalıyor,
kendimi büsbütün yalnız hissediyordum.

“Kişinin tabiatı doğru olmalıdır;
öyle ki iyi fikirler birer melek gibi karşımıza çıkıp
işte buradayız demelidir.
Goethe

Post-modern zamanların sıradan insanının en bariz özelliklerinden biri de ‘büyük sözü dinlememek’ olsa gerek. Bu zamanın şairi için de aynı şey geçerli. İşin aslına kestirmeden giriş yaparsak şunu demek durumundayız: Kadim zamanlar söz konusu olduğunda ‘sıradan insan’ diye bir kategoriden söz açmak pek doğru olmazdı. Ortega y Gasset’in ‘herkes’ (ya da ‘kitle’), Martin Heidegger’in ‘das man’ olarak adlandırdığı insan tipi ile bizim ‘evsatü’n nas’ dediğimiz tip hiçbir bakımdan benzerlik taşımaz. Bunun nedeni birinin Doğu, öbürünün Batı dünyasını ifade ediyor olması değildir. Kimi iyiden iyiye bayağılaşmış insanları dışarıda tutacak olursak Batı dünyasının Ortaçağ, Yeniçağ sürecinde de modern zamanların sıradan insanı gibi bir tip yoktu. Werner Sombart’ın Burjuva’sı ve Aşk, Lüks ve Kapitalizm’i bu konuda yeterli fikri verir. ‘Sıradan insan’ modern zamanların insan tipidir. Bu tip post-modern Okumaya devam et