Cahit Zarifoğlu’nun şiirinde imgelem ve şiir tekniği üzerine: Kertenkele Deliği’nden Çıkmak

kandinsky

Cahit Zarifoğlu’nun şiirinde imgelem ve şiir tekniği üzerine…

Birkaç aydan beridir meselesi Cahit Zarifoğlu olan bir şeyler yazmak isteğiyle dolaşıp durmaktayım. Onun adını her andığımda ya da bir yerde biri o adı andığında bende uyanan gülümsemeyi gezdirdiğim gibi, bu yazma isteğini de gezdirip duruyorum. Demek ki birkaç ay belki birkaç yılmış; muhakkak öyle… Aslına bakarsanız epeyce de yazdım meselesi Zarifoğlu olan yazılar. Şimdi bakıyorum ve gülümsüyorum onlara da. Ne var ki meseleler meselelerle hemhâl olurken bir mesele var ki korkarım gözden kaçsın: Şairde imgelem kudreti ve ona nispetle var olan teknik marifettir bu. Hani şu, “imgelem ve şiir tekniği” deyip geçilen bahis: Günün şairlerinin, en son yaşayan şair topluluğu olarak zaten kendilerinde var olduğuna hükmet tikleri şey hani. Söz gelişi Faruk Nafiz Çamlıbel’in bilmediği serbest vezin ya da Fazıl Hüsnü’nün kendini vurduğu cenklerden her biri. Faruk Nafiz’i günün şairi cahilliğinden ötürü küçümsüyor. “Biz onun yaptıklarını aştık” lakırdısını bile etmiyorlar artık. Çünkü gömülüp gitmişler kendi zamanlarına; etrafında kendilerine benzeyen nice benzerlerine bakmaktan müteveffa bir uluya bakacak, onunla kendi ni tartıya vuracak dermanları yok. İşin aslı böyle bir ‘tartı’ fikri de aleti de yok akıllarında. Rahmetli olmadan önce hakkında çok söylenen bir sözdü: “Yaşayan en büyük şairimiz Dağlarca’dır” diye. Bunu söyleyenler bilmiyorlardı ki o Dağlarca, Şeyh Galib’e Çiçekler kitabını Hüsn ü Aşk’ın aruz kalıbıyla yazmış ve sonra yazdığı her beyiti bir yerinden kırarak anlamı ancak emekle düşünenin kavrayacağı şekil de örtmüştü, şiirde eski ve yeni hünerlerle kendini tartmak istiyordu:
“Bardakları bir-
leşik yaparlar
Eskiyle yeniy-
le aldanırsın”
Okuması nispeten kolay bir örnektir bu. Ama algılaması hiç de öyle değildir. “Bardakları birleşik yaparlar / Eskiyle yeniyle aldanırsın” denildiğine ‘aldanıyor olmak’ eğer sakındığımız bir şeyse aydınlanmamız ve bundan kaçınmamız gerekir. “Aldanmanın ezeli bir şifa olduğu” söylentisi eskinin de yeninin de raptolduğu esası gözden kaçırtmaya yöneliktir. Okumaya devam et

Şeyh Galib’e Çiçekler: Dağlarca’da Şiirin Rejenerasyonu

Dağlarca ve Ece Ayhan

Şeyh Galib’e Çiçekler:

Dağlarca’da Şiirin Rejenerasyonu Sorunu

ve Şiirde Yeni Hünerler

 

“Merd ana denir ki aça nevrah
Erbab-ı vukufu ede agah
Olmaya sözü bedihi-i tam
Ede nice tecrübeyle itmam”
Şeyh Galib,
Hüsn ü Aşk.

 Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiiri üzerine emeğini esirgemek istemeyenleri bekleyen güçlükler, modern Türk şiirinin öteki önemli isimlerinden hem nicelik hem de nitelikçe farklılıklar gösterir. Bu tespiti daha yazımın başında yapmaktan kastım, burada yazacaklarımın, Dağlarca’yı bütüncül kavramak noktasında taşıyacağı eksiklikleri peşinen kabulden ileri geliyor. Bugüne kadar üzerine eğildiğim hiçbir şairin şiirinde bu duyguyu yaşamadığı itiraf edeyim. Bunun nedenlerinden en önde geleni, Dağlarca’nın çok şiir yazmasından ziyade yazdığı şiirlerdeki ‘şairane olmayan şair edası’dır. Dağlarca, gerçek bir şair-i maderzat. Çoğu zaman ‘eskilere ait bir tavsif’ olarak görüp önemsemediğim bu ifade, Dağlarca ile eski boyutunu hatırlatmanın ötesinde yeni bir boyut kazanıyor kanımca. Dağlarca, çok farklı şiir biçemlerinde muhteşem Türkçesiyle öyle ikamet ediyor ki, ne çocuk şiirlerini ne epik şiirlerini ne de kimi deneysel çabalar taşıyan girişimlerini diğerlerinden daha tercihe şayan bulabiliyorsunuz. Bu, modern Türk şiirinin başka bir şairinde görülebilen bir nitelik değil; nicelik bahsine ise hiç girmeyelim ki, seçtiğimiz alanda maharetimiz güçsüz düşmesin. Zira kendimize seçtiğimiz alan Dağlarca’nın 1986 yılında yayımladığı Şeyh Galib’e Çiçekler kitabıdır.[1] Kuşkusuz, yapmamız gereken, bu kitabın Dağlarca’nın şiir serüveninde olduğu kadar Türk şiirinin seyrinde de yerini tespit ve tayindir. Bu nedenle de edindiğimiz planör uçuşu, bize ve okura kalktığımız yeri önce kuşbakışı gösterecek ardından da yine kalktığımız yere geri getirecek. Okumaya devam et