Şiirde Şizofren, Hayatta Mühendis

Hasan Aycın

Şiir ortamımızda bir zamandan beri yenilikçi olduğunu iddia eden birkaç grubun eyledikleri arasındaki benzerlik gözlerden kaçmıyor. Bu grupların dünyaya bakışlarında açıkça görülen bir ayniyet var, her şeyden önce. Modernizasyon projesini postmodernizasyon aşamasına taşıyan sömürgeci Amerikan kapitalizminin küreselleşme adı altında yutturduğu her zokayı yüreklerinden çıkarmaya hiç mi hiç niyetleri yok. Onlara göre dünya bir yere gelmiştir ve gelinen bu yerde yaşadığımız benlik bölünmesi bizim asli benliğimiz olmalıdır artık. Şairin de yegâne şiir kaynağı, bölünmüş benliği olmalıdır. Serkan Işın’ın internet ortamında türetmeye çalıştıklarına bakılacak olursa –ki burada söz açtığım bölünmüş benlik fantezilerinin hemen her örneği orada vardır; sadece ve sadece bu yüzden anıyorum, lakin gayretine de diyecek yok- Türk şiiri ve Türk dili, başka milletlerin benliği, dili, şiiri gibi Anglo-Sakson emperyalizminin ekonomik gücü ile Fransız düşüncesinin İkinci Paylaşım savaşı sonrası vardığı kafa karışıklığı karşısında teslim bayrağını çoktan çekmiştir. Foucoult’dan Deleuze’den, Lacan’dan, Todorov’dan yapılan her çevirinin üstüne atlayıp tefeül yoluyla söktüklerini karine yoluyla anlamaya çalışarak sözümona şiir kuramlarının deliklerini gidermek gayreti içinde çiziktirilenler yazı değildir gerçi ama Dr. Frankeştayn’ın ruhu bu yolla rahatlıkla yayılma alanı bulur. Nitekim öyle de olmaktadır. Işın’ın dilin ontolojisini tard eden bu bilinçli tutumu, Hz. Hubble’dan Nesnevi’ye, oradan Bonus’a kadar daha ad koymada bile kendini belli eder. Demek istediğim Işın, bu ‘iş’ için bulunmaz bir zihin örneğidir; son derece tutarlıdır kendi içinde. Yanına Müslüman ve Marksist duyarlıktan yörüngesini bulamamışları da alınca iş ve işverenler birbirlerini bulmuş olmaktadır. Peki “Bu ‘iş’ nedir?” sorunun cevabı, öyle kolay anlaşılacak cinsten değildir. Vaktiyle yaptığım uzun izahlar bile bir işlev görmemişken şimdi yeniden uzun uzun izaha kalkışmam kuşkusuz yersiz; fakat, yenilik yapayım derdinden gözleri dönmüş şiir fırkalarını görünce susmak da bana göre değil. Okumaya devam et

Şiirde Post-modern Natüralizmle Buraya Kadar

Resim

“Demirci sordu:
Kabzasına ne yazalım istiyorsun?
Kabzasına dostum, dedi JAPON savaşçısı
Şunu yazın:
‘Akan bir dere, bir koyun sürüsü,
Yavrusuna ninni söyleyen bir kadın.’”

Solomon Bloomgarten

Türk şiiri son yetmiş yılda üç kez, şairi ve okuru için tam bir alıklaşma nedeni olan realist kolaycılığa geldi saplandı. 1940’da Garip Hareketi, 1960’lı yıllarda sosyalist duyarlıklı Toplumcu Gerçekçilik ve son on küsur yıldır türlü adlarla anılan post-modern kuramlarla oldu bu. Bu sonuncusunun İslami bir duyarlıktan neşet etmesi, üzerinde dikkatle durulması gereken bir husustur. Zira yüzyıllardır kendine has fevkalade yanlar kazanarak gelişen İslam sanatı, Hz. Peygamber’in ‘Sizden biriniz bir şey yaptığı zaman onu mükemmelen yapsın’ hadis-i şerifi uyarınca ne natüralist kolaycılığa ne post-modern kuramlar içinde gizlenmiş ontolojik sapmalara değil mükemmele yönelmiştir. Dolayısıyla burada bir apaçık bir söz konusudur. On yıldan fazla bir süredir Türkiye’de Müslüman duyarlıkla yazılan şiirlerde, İslam sanatlarının ‘soyutlama’ tercihi yerine kaba bir realizm demeye gelen natüralizm göze çarpmaktadır. Bu şiirlerde günlük hayat ve siyaset manzaraları argoya ve kaba bir eleştiriye yaslanarak kolayca akla dolanan görüntülerle eleştirilmekte ve 1970 yıllarda sosyalist duyarlıklı şairlerin yaptığı türden bir popülizme ilgi duyulmaktadır. Bu da Türk şiirinin 1990’lı yıllardan beri en enerjik kesimi olan Müslüman duyarlığı kaba bir natüralist söyleme hapsetmektedir. Müslüman duyarlıklı genç şairler, İslam sanatına has son derece hayati yönleri haiz bir kavrayış gücünü bırakıp post-modern kuramlara yönelince onlardan Türk ve Dünya şiirine beklenen katkı gelmemektedir. Bu, sadece onlar için değil Dünya şiiri için de büyük bir kayıptır. Zira bu şiirlerin benzerlerini pekâlâ bir Amerikalı da yazabilir. Tüm Dünya halklarının alıklaştırıldığı bu küresel kapitalizm döneminde Türkiyeli Müslüman duyarlıklı gençlerin bozuk bir ağızla, kolayına bir eleştirel yaklaşımla, hiçbir özen taşımaksızın yazdıkları bu türden dizelere şiir demek mümkün değildir. Bugün kendini sokmak istediği kuram adı ne olursa olsun yazılan bu şiirler, manzumeciliğin günümüzdeki bozulmuş halinden öteye gidememiş ve varacakları nihai yere gelmiştir: Avamileşme. On yıl önce değilse bile bugün artık açıkça görülmektedir ki adlarını burada saymaya gerek görmediğim isimler birbiriyle sadece argo ve kolaycılık düzeyinde ayrılan naturalist bir paydada yarışmaktadırlar. A kişisi daha bozuk ağızlıyken B kişisi daha çağcıl gibi görünerek aynı görüntüyü kolayına resmedip önümüze koymaktadır. Bu durumda C kişisine düşen sadece ve sadece popüler bir santimantalizmi benimsemek kalmaktadır.
Günümüz şiir ortamında Müslüman duyarlıklı isimlerin oluşturabildikleri vasatın bu olması üzücü ve düşündürücüdür. Her biri bir avamileşme olan bu vasatlar (Popüler Politik Vasat, Popüler Santimantal Vasat ve Popüler Çağcıl Vasat olarak üç grupta toplanabilir), şiirde kalmayıp günlük hayata, siyasete, ticarete de sirayet edecektir kuşkusuz. Dünyanın şu günlerinde insanlık için bir vaha gibi duran İslam sanatının ruhunun bu şekilde kaybı, sorumluluk sahipleri için hesap nedenidir. Kendi adıma yıllardır bu uğurda yazıp çizdim. Etrafı saran uğultudan, dedikodulardan, engellemelerden sesimin çıkmadığını biliyorum. İnsanların ekseriyeti ne yazık ki bayağı, vasat, kaba, kolay olana talip oluyor. Benim umudum, bu talip olanlara Müslümanların çağlar boyunca talip olmadığını bilmekti. Şimdi gelmekte olanları, Okumaya devam et