Çakal’ın Gerçeği: Avamîlikteki Kibir, Müptezeldeki Terakki

Sözcükler İçin Savaş

Divane’nin biri karısına demiş ki:
Şu bizim komşumuz Çulha Mehmed’in adı neydi?
-Mehmet diyorsun ya!..
-Yok, yok san’atı nedir desem gerektir?
-Çulha diyordun ya!..
-Yok, yok hangi mahallede oturur desem gerekti.
-Komşu diyorsun ya!..
Bunun üzerine bizim Divane demiş ki:
-Şu kadın beni hiç konuşturmayacak!..
Lamii-zâde, Latifeler’den…

Avam, nâdân, yığın, kitle…
Günümüzün diktatörü olan ve tüm yeryüzüne iktidarını kabul ettirmiş, sayıları milyonları bulan bir insan tipini tanımlamak için bu kelimelerden hangisini kullanmalı?
İçinde yaşadığımız dünya, nesnelerin çeşitliliği, çokluğu nedeniyle dünya hayatının aslının kaybedildiği bir yer hale geldi. Binlerce nesne içinde aradığımızı bulamıyoruz. Hemen herkes, derdinin çokluğu buna karşın dostunuz azlığından şikâyetçi.
Masalların dünyasının gerçekçi olmadığı söylenir ama bu, doğru değildir. Gerçeğin, hakikatin elden kaçtığı dünya, asıl bizim şu içinde yaşadığımız hiper gerçekliğin dünyasıdır. Masalların dünyasında “aslolan” açıkça bellidir: Dünya hayatında “iyiler” ve “kötüler” mücadele halinde olacaktır. Çocuk, masalların dünyasında bu bilgiyi çok kesin bir şekilde öğrenir. Bugünse bu kesin bilgi, günümüzün dünyasında “kötüler” eliyle örtülmüştür. Günümüzün dünyası, tüm yeryüzünde hükmünü yürüten bir “Nefs İmparatorluğu”dur. Bu nedenle de bugünün dünyasında “iyiler” ve “kötüler”in mücadelesi, her zamankinden başkadır ve çeşit çeşit enstrümanlarla saklanabilmektedir. İşte avam, nâdân, yığın, kitle insanı; saklı olan, gizli kalan, “iyiler” ve “kötüler” arasındaki bu mücadelenin farkına varması engellenen insandır. Ona kızamayız. Onun halinden bir haberi yoktur. Biyolojik bir haz hayatını arzulayarak yaşar. Başına, dünya hayatının anlamını kavratacak bir hal gelse bile algı kapıları kapalı olduğu için olup bitenin farkına varamaz. Başına geleni hemen savuşturmaya çalışır. Başında kalmasını istemez. Okumaya devam et

Şiirde Post-modern Natüralizmle Buraya Kadar

Resim

“Demirci sordu:
Kabzasına ne yazalım istiyorsun?
Kabzasına dostum, dedi JAPON savaşçısı
Şunu yazın:
‘Akan bir dere, bir koyun sürüsü,
Yavrusuna ninni söyleyen bir kadın.’”

Solomon Bloomgarten

Türk şiiri son yetmiş yılda üç kez, şairi ve okuru için tam bir alıklaşma nedeni olan realist kolaycılığa geldi saplandı. 1940’da Garip Hareketi, 1960’lı yıllarda sosyalist duyarlıklı Toplumcu Gerçekçilik ve son on küsur yıldır türlü adlarla anılan post-modern kuramlarla oldu bu. Bu sonuncusunun İslami bir duyarlıktan neşet etmesi, üzerinde dikkatle durulması gereken bir husustur. Zira yüzyıllardır kendine has fevkalade yanlar kazanarak gelişen İslam sanatı, Hz. Peygamber’in ‘Sizden biriniz bir şey yaptığı zaman onu mükemmelen yapsın’ hadis-i şerifi uyarınca ne natüralist kolaycılığa ne post-modern kuramlar içinde gizlenmiş ontolojik sapmalara değil mükemmele yönelmiştir. Dolayısıyla burada bir apaçık bir söz konusudur. On yıldan fazla bir süredir Türkiye’de Müslüman duyarlıkla yazılan şiirlerde, İslam sanatlarının ‘soyutlama’ tercihi yerine kaba bir realizm demeye gelen natüralizm göze çarpmaktadır. Bu şiirlerde günlük hayat ve siyaset manzaraları argoya ve kaba bir eleştiriye yaslanarak kolayca akla dolanan görüntülerle eleştirilmekte ve 1970 yıllarda sosyalist duyarlıklı şairlerin yaptığı türden bir popülizme ilgi duyulmaktadır. Bu da Türk şiirinin 1990’lı yıllardan beri en enerjik kesimi olan Müslüman duyarlığı kaba bir natüralist söyleme hapsetmektedir. Müslüman duyarlıklı genç şairler, İslam sanatına has son derece hayati yönleri haiz bir kavrayış gücünü bırakıp post-modern kuramlara yönelince onlardan Türk ve Dünya şiirine beklenen katkı gelmemektedir. Bu, sadece onlar için değil Dünya şiiri için de büyük bir kayıptır. Zira bu şiirlerin benzerlerini pekâlâ bir Amerikalı da yazabilir. Tüm Dünya halklarının alıklaştırıldığı bu küresel kapitalizm döneminde Türkiyeli Müslüman duyarlıklı gençlerin bozuk bir ağızla, kolayına bir eleştirel yaklaşımla, hiçbir özen taşımaksızın yazdıkları bu türden dizelere şiir demek mümkün değildir. Bugün kendini sokmak istediği kuram adı ne olursa olsun yazılan bu şiirler, manzumeciliğin günümüzdeki bozulmuş halinden öteye gidememiş ve varacakları nihai yere gelmiştir: Avamileşme. On yıl önce değilse bile bugün artık açıkça görülmektedir ki adlarını burada saymaya gerek görmediğim isimler birbiriyle sadece argo ve kolaycılık düzeyinde ayrılan naturalist bir paydada yarışmaktadırlar. A kişisi daha bozuk ağızlıyken B kişisi daha çağcıl gibi görünerek aynı görüntüyü kolayına resmedip önümüze koymaktadır. Bu durumda C kişisine düşen sadece ve sadece popüler bir santimantalizmi benimsemek kalmaktadır.
Günümüz şiir ortamında Müslüman duyarlıklı isimlerin oluşturabildikleri vasatın bu olması üzücü ve düşündürücüdür. Her biri bir avamileşme olan bu vasatlar (Popüler Politik Vasat, Popüler Santimantal Vasat ve Popüler Çağcıl Vasat olarak üç grupta toplanabilir), şiirde kalmayıp günlük hayata, siyasete, ticarete de sirayet edecektir kuşkusuz. Dünyanın şu günlerinde insanlık için bir vaha gibi duran İslam sanatının ruhunun bu şekilde kaybı, sorumluluk sahipleri için hesap nedenidir. Kendi adıma yıllardır bu uğurda yazıp çizdim. Etrafı saran uğultudan, dedikodulardan, engellemelerden sesimin çıkmadığını biliyorum. İnsanların ekseriyeti ne yazık ki bayağı, vasat, kaba, kolay olana talip oluyor. Benim umudum, bu talip olanlara Müslümanların çağlar boyunca talip olmadığını bilmekti. Şimdi gelmekte olanları, Okumaya devam et